Çelik Konstrüksiyon, Montaj, Demontaj, İmalat, Bakım, Onarım Ön Formu
Çelik Konstrüksiyon, Montaj, Demontaj, İmalat, Bakım, Onarım Ön Formunu doldurun, uzmanlarımız dönüş yapsın.
Kişisel verileriniz, KVKK Aydınlatma Metni kapsamında korunmaktadır.
İnsan, duyusal, fiziksel ve zihinsel sınırları olan bir varlıktır. İnsanın yetenekleri ile bir iş için kendisinden beklenenlerin karşılaştırılması ortaya uyum sonucunu çıkarır. Kişinin işinde başarılı olabilmesi için yetenekleri ile iş için kendisinden beklenenler uyumlu olmalıdır. Yani çalışma hayatında oldukça önemli bir kural olan “işe göre çalışan seçimi” ergonomik sınırlar açısından da tercih edilmesi gereken bir kuraldır. Bir kişiye bir iş verilirken yetenekleri ile işin gereksinimlerinin karşılaştırılması, yapılacak ilk iş olmalıdır. Yeteneklerini aşacak şekilde iş yüklenmiş kişinin başarısız olması doğaldır. İnanların yetenekleri, onların herhangi bir iş için ortaya koyabilecekleri en yüksek kapasiteyle doğrudan ilişkilidir. Ancak o an için var olan yetenekler, ortaya bir iş koymak için yeterli olmayabilirler.
Ortaya işin çıkması için yetenekler muhakkak eyleme geçirilmelidir. Bu eyleme geçiş de birtakım özendirici faktörler vasıtası ile yapılmalıdır. Kişiler arasında yetenek, güdülenme, güç ve fiziksel olarak farklılıklar vardır. Bunlar birtakım anatomik, fizyolojik ve psikolojik etkenlere bağlı olarak değişim göstermektedir. İnsanın bedensel ve zihinsel olarak gücü sınırlıdır. Yapacağı çalışmalar gün boyu ortalama bir düzeyi aşmaz. Gücünün üstünde çalışan bir insan yorgun düşer ve solunum, dolaşım, kas-sinir sistemi, merkezi sinir sistemi ve enerji metabolizması gibi temel fonksiyonları zorlanır. Uzun dönemde sağlık sorunlarına neden olabilecek bu durum, insanın iş verimini ve çalışma motivasyonunu azaltacaktır. İnsan, günlük yaşamı boyunca hem zihinsel (bir sorunu/problemi çözmek) ve hem de fiziksel (yük taşımak) aktiviteler göstermektedir.
Zihinsel iş yükünde, önemli olan kişinin bir işi gününde 8 saat ve yıllar boyu devam ettirebilmesini sağlayacak iş yükü seviyesini belirlemektir . Bu seviyeyi belirlemek, Fiziksel iş yükünü belirlemeye göre daha karmaşık ve daha zordur.
NASA TLX YÖNTEMİ |
||
İş Yükü Boyutu | Değerlendirme Ölçeği | Açıklama |
Zihinsel Talep (MD) | Düşük/Yüksek | Ne kadar zihinsel ve algılama aktivitesine ihtiyaç duyulduğu (düşünme, karar verme, hesaplama, hatırlatma, bakma, arama, vb.). Görevin icrası hatasız ve kesin mi olmalı yoksa hata kabul edilebilir mi? Görev kolay mı zor mu? Sade mi karışık mı? |
Fiziksel Talep (FD) | Düşük/Yüksek | Ne kadar fiziksel aktiviteye ihtiyaç duyulduğu? (İttirme, çekme, çevirme, kontrol etme, çalıştırma vb.) Görev basit mi yorucu mu, yavaş mı hızlı mı, gelişi güzel yapılabiliyor mu, özel bir özen istiyor mu? |
Zamansal Talep (TD) | Düşük/Yüksek | Belirli bir görevin bir aşamasını yerine getirirken ne kadar bir zaman baskısı, kısıtı üzerinizde hissetmektesiniz? Görevi yerine getirmek için adımların hızlı ya da yavaş olması? |
Performans (PL) | İyi/Kötü (Yetersiz) | Verilen görevin hedeflerine ulaşmada size göre veya denetçilere göre ne derece başarılı olduğunu düşünüyorsunuz? Görevi yerine getirirken ne derece tatmin oluyorsunuz? |
Çaba (EL) | Düşük/Yüksek | Görevinizi yerine getirmek için ne kadarlık ağır çalışma gereklidir? (zihinsel ve fiziksel) |
Başarısızlık Hissi (FL) | Düşük/Yüksek | Görevinizi yerine getirirken kendinizi ne kadar güvensiz, gayri memnun, zarar görmüş, gerilmiş, sinirlenmiş, karışık, gevşek ya da karmaşık hissediyorsunuz? |
İnsan çalışma hayatında zihinsel veya fiziksel gücü ile bulunmaktadır ve sahip olduğu bu özellikleri kapasitesi ve sınırları ölçüsünde kullanarak çalışmaktadır. Yaşanılan dönemlerin özelliklerine göre bu yetenek ve kapasitelerin tanımları ve sınırları değişmiştir.
Fiziksel iş yükü bir iş yerine getirilirken harcanan fiziksel kaynakların ölçülebilir bir ifadesidir. Fiziksel iş yükü genellikle harcanan enerji miktarı ile ölçülür. Fizyolojik açıdan hafif olarak nitelenebilecek bir iş için yalnızca enerji sarfını dikkate almak yetmeyebilir. İşçinin duruş şekli, yürüyor veya oturuyor olması, yapılan işin sıklığı, monotonluğu gibi etmenleri de bu kapsamda düşünmek gerekir.
Hareket sırasında kasların kullandığı enerji, gıda maddeleri ile alınan kimyasal bileşiklerin solunumla alı- nan oksijen aracılığıyla yakılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Gıda maddeleri ve oksijenin uğradığı bu değişim “metabolizma” olarak bilinir. İnsanın enerji tüketimi; aldığı gıdaya, tükettiği oksijene ve ortaya çıkan ısıya göre belirlenebilir ve bu değişkenler enerji tüketimini ölçen yöntemlerde güvenilir olarak kullanılabilirler.
Fiziksel işgücü, enerji tüketimine göre ölçülmekte ve tanımlanmaktadır. İnsan iş yükü genellikle kilokalori cinsinden ve oksijen tüketimi olarak ölçülmektedir. Bunlara ek olarak normal koşullarda vücudun enerji sarfı sonucu ortaya çıkan oksijen gereksinimi ile kalbin dakikadaki atış sayısı arasında yakın bir ilişki olduğu gösterilmiştir. İnsan sahip olduğu enerjinin bir bölümünü bazal metabolizmasının devamı için kullanmak zorundadır.
Başka bir deyişle hiç iş yapmayan, dinlenme halindeki bir insan, yalnız organlarının çalışması için bir enerji harcamaktadır. Bundan artakalan enerji ise çalışma ve diğer günlük faaliyetler için kullanılır. İnsanların günlük enerji tüketimi bireyler arasında önemli farklılıklar gösterdiğinden bu konuda ortalama değerler bulmak oldukça zordur. 1949 yılında FAO1 ’ nun ortaya attığı değerlere göre hafif endüstriyel işlerde çalışanlar, laboratuar görevlileri veya kamyon sürücüleri uzun dönemde günde 3200 kcal’ye gereksinim göstermektedir. Kıyaslama ile bulunan bazı değerlere göre de büro işçileri günde 2800 kcal., maden işçileri 3600 kcal ‘ye ihtiyaç duymaktadır.
İnsanın günlük yaşamı uykuda, işi dışındaki faaliyetlerde ve çalışma sırasında geçen zaman olmak üzere 3 ana bölümde düşünülebilir. Son iki bölümün enerji gereksiniminin günde 2000 kcal. dolayında olduğu düşünülmektedir. Pek çok araştırıcı normal bir insanın enerji tüketiminin uzun dönemde günde ortalama 4000–4800 kcal.’yi geçmemesi konusunda birleşmektedir. Bu durumda fizyolojik olarak kabul edilebilir enerji tüketimi uzun süreli işlerde, dakikada 4–5 kcal’yi geçmemelidir. Yapılan işe ağır bir iş denmemesi için Rus bilim adamlarına göre kabul edilebilir kalp atış sayısı dakikada 100 atış ve altında olmalıdır.
Fiziksel iş yükü belirlenirken, enerji tüketimi üzerinde etkili olan birçok faktör vardır. Bunlar işin doğal yapısı, işçinin eğitim düzeyi, motivasyon seviyesi ve çevresel faktörlerdir. Ağır işlerde enerji harcamasını ölçmek için kullanılan metotlar, hafif işlere uygulanırsa yanıltıcı sonuçlar verebilirler. Örneğin hafif işlerde görülen yorgunluk ya da bezginlik derecesini kalp atış sayısındaki değişikliklerle saptamak olanaksızdır. Nitekim böyle bir yorgunluk duygusu, henüz tam olarak açıklanamamış ve fiziki olmaktan çok merkezi sinir sisteminde oluşan psikolojik bir etkidir. İşin tamamlanması için fiziksel bir güce ihtiyaç duyulan işlerde bu iş yükünün belirlenmesi için öznel ve nesnel (fizyolojik) değerlendirme yöntemleri geliştirilmiştir. Öznel (subjektif) metotlar, nesnel yani fizyolojik metotlarla birlikte kullanıldığında daha kapsamlı bir değerlendirme yapmak mümkün olmaktadır.
Sübjektif iş yükü ölçüm yöntemleri, çalışan operatörün direkt olarak kendi hissettiği yüklenme seviyesini ifade etmektedir. Sübjektif ölçümler net değerler bulmak yerine işçiler arasındaki göreceyi tanımlamak adına, genellikle belli skalalarla yapılmaktadır. Bu skalalar belli başlı ölçekler olarak literatürde yerlerini almışlardır. 1989 yılında Armstrong, işçilerin kavrama yeteneklerini ölçmek için 0 ile 10 arasında bir lineer ölçek kullanmıştır. Sübjektif iş yükü değerlendirmenin en çok kullanılan yöntemleri Borg ölçekleridir. Bunlar CR 10 Borg ölçeği ve hissedilen maruziyeti ölçen Borg RPE ölçekleridir.
Bunların dışında Nordic Anketi olarak bilinen vücut diyagramları ve acı değerlendirme çizelgesi olarak kullanılan McGill Acı Anketi’de sübjektif değerlendirmelerde kullanılmaktadır.
İş fizyolojisi üzerine yapılan birçok çalışma göstermiştir ki, fiziksel iş yükünün belirlenmesinde, iş için ihtiyaç duyulan fiziksel gereklilik mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Oksijen tüketimi, solunum hızı yöntemi, kalp atış sayısı, kandaki laktat seviyesi, kan basıncı, vücut ısısı, elektrokardiyagram (ECG), elektromiyogram (EMG), deri özdirenci, kas gerilimi gibi ölçümler yaparak, fiziksel iş yükü hakkında yorum yapılabilir. Daha birçok yöntem mevcut olmakla birlikte bunlar literatürde en sık rastlanan yöntemlerdir. Sübjektif ölçüm yöntemlerinde bazı biyomekanik ve fizyolojik gerçek zamanlı ölçümler yapılarak iş yükü değerlendirmesi yapılmaktadır. Ölçüm sonuçları, değerlendirilen veya değerlendirenin kişisel düşünce ve hislerinden etkilenmemektedir. Genellikle teknoloji kullanımı ve veri analizine dayalı bu yöntemlerin belli başlıları aşağıda incelenmiştir.
Verimlilik kavramı uzun yıllardır endüstriyel işlerde bir başarı ölçütü olarak kullanılmakla birlikte verimliliğin ne şekilde ölçülmesi gerektiği hâlâ tartışma konusudur. En genel şekliyle verimlilik, çıktıların girdilere oranı olarak belirlenmektedir. Birim girdi başına düşen çıktı miktarı arttıkça verimliliğin de arttığı kabul edilir. Bir üretim faaliyeti sırasında kullanılan girdilerin çok çeşitli olduğu, çıktıların da çoğu kez nicelik ve nitelik bakımından farklılığı göz önüne alınırsa bütün bu değişkenleri tek bir orantıyla ifade etmenin zorluğu anlaşılabilir. Bu nedenle çoğu kez genel bir verimlilik ölçütü kullanmak yerine her girdiyi tek tek inceleyen verimlilik oranlarının kullanımı yeğlenmektedir.
Bu konuda dikkate alınması gerekli bir nokta, çıktı miktarının yalnız kullanılan mekanizasyon seviyesinin bir fonksiyonu olmadığı aynı zamanda çalışma yöntemi, planlama gibi konulardan da etkilendiğidir. Yani genelde verimlilik üç boyutlu bir kavram olarak düşünülebilir. Bu boyutlardan birini işin yapılış yöntemi oluşturmaktadır. Bir işin yapılmasında kullanılan yöntem ise her zaman gelişime ve değişime açıktır. Başka bir deyişle, çalışma yöntemini tasarlayanların bilgi ve yetenekleri ölçüsünde verimliliğin bu boyutunu geliştirmek mümkündür.
Verimliliğin ikinci boyutu olarak fiziksel olanaklar düşünülebilir. Bu tür olanaklar, parasal ve teknik nedenlerle ancak belirli ölçülerde geliştirilebilirler. Bir makinenin en yüksek çalışma hızı ve kapasitesi fazla değiştirilemez, çünkü böyle bir değişikliğin maliyeti genellikle çok yüksek veya değişim imkânsız olabilir. Verimliliği etkileyen üçüncü boyut ise işçinin hızı veya temposudur. Bu boyutta sağlanabilecek gelişim, insan fizyolojisinin özellikleri ile kısıtlanmıştır.
Herhangi bir insan fizyolojik kapasitesinin üzerinde bir iş yükü ile uzun süre zorlanırsa iş kazaları, hatalı üretim, hastalık vb. nedenlere maliyetler artacak, verimlilik ise düşecektir. Buraya kadar açıklanmaya çalışılan nedenlerle, iş verimliliği artırılmaya çalışılırken bir yandan o iş için en uygun yöntemin bulunmasına, en uygun malzeme, alet ve makinenin kullanılmasına özen gösterilirken, öte yandan da işi yapacak insanın özelliklerinin, yetenek ve kısıtlarının dikkate alınması zorunluluğu vardır. İnsanın uzun dönemde dayanabileceği iş yükünün, çalışma koşullarının belirlenebilmesi için ise işin fizyolojik gereksinimlerinin saptanması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Gerçekçi verimlilik seviyeleri ancak bu verilerin ışığında belirlenebilecektir. Bu noktada ergonominin tanımı da verimlilik ekseninde şu şekilde yapılmaktadır, Ergonomi; verimli, güvenli, konforlu ve etkili insan kullanımı için aletlerin, makinelerin, sistemlerin, görevlerin, işlerin ve çevrenin tasarımına insanın davranışı, yetenekleri, sınırları ve diğer özellikleri hakkındaki bilgiyi uygulamak ve keşfetmektir.